Makale
İslâm nereye kadar İslâm’dır?
Geçen hafta Özgür-Der’in davetlisi olarak İslâm denen vakıanın sınırlarını konuÅŸtuk. İzleyebildiÄŸim kadarıyla Özgür-Der deÄŸerli düşünce ve eylem adamı Hamza Türkmen desteÄŸinde hem düzenli seminerlerle hem internet siteleriyle, güzel hizmetler yapıyor.
Ne kadar becerebildim bilmiyorum ama konunun önemine binaen orada anlattıklarımı özetlemek istiyorum.
Dinimiz İslâm ki, Hz. Âdem’den beri deÄŸiÅŸmeyen sabit dinin adıdır, nereye kadar İslâm’dır? Onu Kuran İslâm’ı, Sünnet İslâm’ı, indirilen İslâm, uydurulan İslâm gibi kendileri uydurma sözlerle anlatabilir miyiz?
Önce ÅŸunu bilmeliyiz; Allah bu dini sadece İslâm olarak isimlendirmiÅŸ ve onu doÄŸru yaÅŸayabilmemiz için bize bildirmiÅŸtir ki, Kuran-ı Kerim sırasıyla bütün insanlar, sonra takva ehli müminler, sonra da ihsan ehli müminler için bir hidayet rehberidir. Yani insanların iman çizgisinde dereceleri yükseldikçe Kuranıkerim’den anlayacakları da artar. Kısaca onu anlama yaÅŸama ile ilgilidir. Ve Kuranıkerim İslâm’ın özüdür, esasıdır, sabitesidir, usulü’d-dindir.
Bunun yanında Kuran-ı Kerim’deki yüzden fazla ayeti kerime bizi Resulüllah’a uymaya, onu örnek almaya, onun verdiÄŸi hükmü itiraz etmeden gönülden kabullenmeye çağırır, ona itaat edenin Allah’a itaat etmiÅŸ olacağını söyler. Demek ki, Resulüllah’ın örnek hayatı, yani Sünnet de İslâm’a dahildir. O halde Sünnet İslâm’ı isimlendirmesi uygun olmayacağı gibi, Kuran İslâm’ı isimlendirmesi de uygun olmaz, olursa bidat olmuÅŸ olur.
Üçüncü olarak Kuran-ı Kerim bizi ulü’l-emr’e itaate davet eder. Ulü’l-emr, Åžeriati bilen ve doÄŸru uygulayan yönetimdir. EÄŸer yönetenler iÅŸi bilmiyorlar, ya da Allah’ın istediÄŸi gibi uygulamıyor veya uygulayamıyorlarsa o zaman Ulü’l-emr âlimler ekseriyetidir. Buna Cumhur, Sevad-ı azam, ya da manevi tevatür de denebilir. Ama tek kiÅŸilik ulü’l-emr olmaz. Çünkü zaten ‘ulü’ kelimesi çoÄŸuldur ve böyle kullanılması bizzat Allah’ın tercihidir. Tek kiÅŸinin ilmine ve uygulamasına dayanan gruplar cemaat olamazlar, fırkalaşırlar. İslâm’ın bizden istediÄŸi ÅŸey bu sevad-ı azam etrafında tek bir cemaat olmamızdır. Bu sebeple İslâm’da cemaatler yoktur, bir el-Cemaat vardır bir de fırkalar. Bir topluluk, mektep ya da meÅŸrep olmaktan çıkıp fırka olmuÅŸsa o artık Allah’ın dininden uzaklaÅŸtırır. Bunu da Allah söylüyor. Demek ki, bu sözü edilen âlimler topluluÄŸuna itaat de Allah’ın emridir ve o da İslâm bütünü içerisindedir.
Dördüncü olarak Kuran-ı Kerim bizden anlayamadığımız konularda istinbat, yani derin manaları çıkarabilme gücüne ulaÅŸmış âlimlere, keza ehl-i zikre, yani hem Kitabı ve peygamberi bilen hem de bildiÄŸiyle amel eden âlimlere sormamızı ister. Kuranıkerim’de zor konuların zikredildiÄŸi yerlerde Allah (cc) ilimde derinleÅŸmiÅŸ ve durulmuÅŸ âlimlerden (rasihûn), aklıselime sahip, bilgili ve önyargısız âlimlerden (ulü’l-elbâb) söz eder. Demek ki böylelerinin içtihatları da Allah’ın gönderdiÄŸi İslâm’ın anlaşılması dâhilindedir. Yani Allah her bir meseleyi tek tek açıklamamış, genel ve sabit hükümler koymuÅŸ, ama boÅŸ bırakılan alanlarda İslâm’ın ne olduÄŸunu kimlerin açıklayabileceÄŸini de bildirmiÅŸ. Ne var ki, bu açıklama ve içtihatlara İslâm deÄŸil de, İslâmî olan denmesi edeben daha güzel olabilir. Ama bunlar İslâm deÄŸildir denemez.
İslâm’ın hükümleri iki türlüdür: Birincisi aklın gücünü aÅŸan, böyle olduÄŸu için de üzerinde içtihat edilemeyecek olan ‘taabbudi’, yani safi ibadet olarak görülüp öyle inanılması ve uygulanması gereken hükümler. İkincisi de zamana ve zemine baÄŸlı olarak iÅŸte o aklıselime, o sözünü ettiÄŸimiz ulemanın içtihatlarına bırakılan hükümler. Usulü’d-din denen birinci kısımdaki hükümler sabitedir ve insanoÄŸlunun orada yapacağı her türlü deÄŸiÅŸtirme, ekleme ve çıkarma bidat diye isimlenir ve bütün bidatler dalalettir. İkinci kısım hükümler ise deÄŸiÅŸkendir ve ‘zamanların deÄŸiÅŸmesiyle hükümlerin deÄŸiÅŸmesi de tabiidir’. Görüldüğü gibi, bunların hepsi ‘İslâm’ bütünü içerisinde yer alır.
Bunun dışındaki anlayışlar olsa olsa ideolojik İslâm olur. İdeolojik İslâm fırka İslâm’ıdır; bir kiÅŸinin kendi anlayışına göre ürettiÄŸi bilgilerle farklı bir anlayış ortaya koyması ve kendi anlayışını esas alarak Kuran-ı Kerim’i bu anlayışa, ideaya, göre yorumlaması ile oluÅŸur. Artık anlamanın esasını o bir kiÅŸinin çizdiÄŸi sınırlar belirler, sevenleri ve baÄŸlıları onun söylediklerinin yegâne hakikat olduÄŸuna sorgulamadan inanırlar ve Kuran ve Sünnet bu ideayı destekleyecek ÅŸekilde esnetilip yorumlanır. Bir ideadan kaynaklandığı için böyle bir fırka anlayışına ideolojik İslâm diyoruz. Aslında buna İslâm denmez, ama böyle olanlar da kendilerini İslâm içerisinde, hatta ‘hakiki İslâm, öz İslâm’ gördükleri için böyle diyoruz.
Kaynak: Yeni Åžafak
Henüz yorum yapılmamış.